DON'T MISS THE FREE SHIPPING OPPORTUNITY for your purchases of 1000 ₺ or above!
Her birimiz bağırsaklarımızda trilyonlarca sayı ve çeşitlilikteki mikroorganizma topluluğu ile birlikte yaşamaktayız. Bu bakteriler toplam ağırlığımızın yaklaşık 2-3 kg ‘lık kısmını oluştururlar. Kendi yaşam habitatını ve dengesini oluşturan ve mikrobiyom adı verilen bu mikroskobik canlılar, bağırsaklarda kaldıkları sürece oldukça faydalıdırlar. Tıbbın babası olarak kabul edilen Hipokrat, son zamanlarda oldukça yaygın bir görüş olan “bağırsaklarımız ikinci beynimizdir” deyişini “tüm hastalıkların bağırsaklarda başladığı” teziyle M.Ö. 450 ‘ler de açıklamıştır. Aslında her iki görüşte doğduğumuz andan itibaren bizimle yaşamaya başlayan bu mikrobiyom topluluğunun önemini işaret etmektedir.
Bağırsaklarımızdaki probiyotiklerin (yararlı mikrobiyom) kendileri için sağladığı korunaklı ve özerk ortam, dışarıdan dengelerini bozacak tüm negatif etkilere aynı şiddetle tepki vermelerinin ve bizim için artık zararlı olmaya başlamalarının da asıl sebebidir. Mikrobiyata dengesizliği, bağırsaklarımız ve beynimiz arasındaki yakın ilişkiyi etkileyecek ve yaşam kalitemiz değişmeye başlayacaktır. Hipokrat bu durumu öğrencilerine “yanlış beslenme sonucunda sindirilemeyen bazı artıkların buhar çıkardığı ve bu buharların vücuttan atılamayarak hastalıklara yol açtığı” şeklinde özetlemiştir. Bu mikrobiyata dengesizliğine günümüz tıp literatüründe disbiyozis denir. Yaşam kalitemizi yediklerimizden ötürü etkileyen pek çok hastalığın nedenlerinden biri bu disbiyozis yani bağırsak florasının bozulmasıdır. Yanlış beslenmenin sürekli hale gelmesi, üzerine toksik ve stresli bir yaşamın eklenmesi ile bu durum kronikleşir ve “Geçirgen Bağırsak Sendromu” oluşur. GEÇİRGEN BAĞIRSAK SENDROMU NEDİR?
Bağırsak hücreleri; oldukça sıkı bir dizilimle dışarıda aldığımız besinleri sindirmekte ve hemen hemen tamamının emilmesini sağlayarak bağırsaklarımızdan sadece bu besinleri kana geçebilecek boyutlara getirmektedir. Geçirgen bağırsak sendromu ise, hücreler arasındaki bu sıkı dizilimin bozulmaya başlaması, bağırsaklardan kana istenmeyen oranda geçirgenliğin artması ve mikrobiyomun kan ve bağırsak arasındaki bariyer görevini artık sağlayamaması durumudur. Bu aşamadan sonra kana bağırsaklarımızdaki zararlı toksinler ve mikroorganizmalar bir engelle karşılaşmadan geçecek ve vücudumuzda; astım, alerji, çölyak, kronik ishaller, şeker hastalığı, kronik yorgunluk, migren, alzheimer ve çeşitli bağışıklık sistemi hastalıkları baş göstermeye başlayacaktır. Tüm bu sebebini tam olarak bilemediğimiz rahatsızlıklar dolayısıyla ruhsal sağlığımız ve yaşam kalitemiz de büyük oranda etkilenecektir. Beyin, kan dolaşımı ve bağırsaklarımız arasındaki bu etkileşim, milyonlarca sinir sistemine ve kendi habitatına sahip bağırsaklarımızın kendi kararlarını vermesini ve son zamanlarda bağırsaklara ikinci beyin yakıştırmasının da asıl sebebidir.
Bağırsaklarımızda bulunan mikrobiyatamız için ideal durum, iyi bakteri oranının %80, kötü bakteri oranının % 20 dengesinde kalmasıdır. Ancak günlük yaşantımızda iyi/kötü bakteri dengesini bozan bazı besinler vardır. Bu dengeyi bozan ve geçirgenliği arttıran besinlerin hemen hemen tamamı karbonhidrat ve şeker içermektedir. Özellikle buğday, arpa, çavdar gibi yüksek gluten içeren ve bağırsak duvarına zarar veren karbonhidrat kaynaklarına bu tür semptomlarda daha fazla dikkat etmek gereklidir. Bu besinler aynı zamanda gluten hassasiyetinin de sebebi olduğundan, geçirgen bağırsak sendromu ile gluten hassasiyetinin güçlü bir bağlantısı olduğu düşünülmektedir.
Bağırsakların yeniden dengelenmesine yardımcı olabilecek faydalı besin grupları Probiyotik ve Prebiyotikler’ dir. Sağlıklı bağırsak florasında bulunan yararlı canlı mikroorganizmalar doğal probiyotik stoğumuzdur. Bu stok, doğduğumuz andan itibaren bizimle birlikte yaşamlarına başlar ve bizimle büyürler. Bağışıklığımızı güçlendirirler, bağırsak / kan duvarının fonksiyonlarını düzenler ve bir koruyucu bariyer görevi üstlenirler. Anne sütü ve lifli meyve sebzelerde doğal olarak bulunurlar. Prebiyotikler lif içerir ve probiyotiğin aktivitesini ve çoğalmasını yani beslenmelerini sağlarlar. Bu açıdan en az probiyotikler kadar değerlidir. Grift olarak prebiyotikler olmadan, probiyotikler beslenemezler ve ihtiyaç halinde dışarıdan gıda takviyesi şeklinde de alınabilirler.
BAĞIRSAK SAĞLIĞIMIZIN MUTLULUĞUMUZLA İLİŞKİSİ…
Bağırsaklarımızın bir diğer mucizesi de, mutluluk hormonu olarak da bilinen Serotonin’in % 70’ini kendilerinin üretmeleridir. Bu hormon bedenimiz için daha sakin, dengeli ve iyimser olması demekken, aksi durumda depresyon ve kaygı durumu yaratacaktır. Geçirgen bağırsak sendromu, obezitenin yanında gaz, şişkinlik, reflü ve hormonal sorunlara da yol açmaktadır. Bu menstrüel ve premenstrüel sorunlar ve semptomları hormonal etkilerden kaynaklanan sorunlardır.
Tüm bu bilgilerin ışığında bağırsaklarımızın sağlığını ve kendine has dengesini tekrar koruyabilmek adına;
Gülnihal DENİZ Kimya Y.Mühendisi
Internet Explorer tarayıcısının 9.0 ve daha eski sürümlerini desteklememekteyiz. Web sitemizi doğru görüntüleyebilmek için tarayıcınızı güncelleyebilirsiniz, güncelleyemiyorsanız başka bir tarayıcıyı ücretsiz yükleyebilirsiniz.